21 Haziran 2012 Perşembe. Hz. Mehdi (a.s.), ateşin en alçak tabakasında yer alacakları bildirilen münafıklar ile mücadele edecektir. O (Hz. Mehdi (a.s.) bir süre onlardan uzaklaşacak, böylece dalalet ehli ayrılacaktır. Musa ve kardeşini alayla, tehditle karşılayan sihirbazlar, Hz. Musa’nın asasının kendi hile araçlarını yutması karşısında anladılar ki, Musa’nın yaptığı şey bir hile değidi. Bu ancak kendileri gibi sihirde en maharetlilerinin dahi anlamakta zorlandıkları mükemmel bir şeydi; bir mucizeydi. Bu durumda Hz. Musa’nın elindeki Asa’nın da ne kadar hayati bir önemi haiz olduğunu da asla gözden ırak tutmamak lazım. Yaşadığımız bu modern çağda, puta tapıcılığı, yalanları ve içi boş faydasız iddiaları boşa çıkaracak bir Musa cesareti ve günümüz sihirbazlarının değneklerini yutabilecek bir “asa Kuran'da ab-ı hayata işaret Hızır (a) ve Hz. Musa (a) hikayesindedir. Bu hikaye şu şekilde cereyan etmiştir: İsrailoğullarının peygamberi, Hz. Musa (a) bir gün genç arkadaşıyla birlikte yolculuğa çıkar. Hedef, yolda Hızır (a) ile buluşmaktır. Buluşma yeri de "iki denizin birleştiği" mevkidir. Hz İsa (a.s), yahudilerin tahrif ettiği Eski Ahid'i onların anlayışından kurtarmaya, Hz. Musa (a.s)'ın getirdiği akideyi yerleştirmeye ve yahudilere daha önce bildirilen zahmetli bazı ilahi kanunları hafifletmeye çalıştı. İsa (a.s); orta boylu, kırmızıya çalar beyaz benizli, dağınık, düz saçlı idi. wh39Di. HZ. İSA KİMDİR? İsrailoğullarına gönderilen ve Kur’ân-ı kerîm’de ismi bildirilen peygamberlerden. Peygamberler arasında en yüksekleri olan ve kendilerine Ülülazm denilen altı peygamberin beşincisidir. Annesi hazret-i Meryem’dir. Allahü teâlâ onu babasız yarattı. Kudüs’te doğdu. Otuz yaşında peygamber oldu. Kendisine İncil adlı kitap gönderildi. Otuz üç yaşında diri olarak göğe kaldırıldı. Kıyâmete yakın yeryüzüne tekrar inecektir. İsa aleyhisselamın annesi Meryem Hatun, Süleyman aleyhisselamın neslinden sâlihâ ve temiz bir hanımdı. Hazret-i Meryem, on beş yaşına geldiği zaman, Yusuf-i Neccâr isminde biriyle nişanlanmıştı. Fakat onunla evlenmeden Allahü teâlâ, hazret-i Meryem’e babasız olarak bir çocuk vereceğini müjdeledi. Hazret-i Meryem, Allahü teâlânın emri ve kudretiyle İsa aleyhisselama hâmile oldu. Bundan bir müddet sonra, normal olarak hâmilelik hâlleri görülmeye başlandı. Bu hâlleri gören İsrailoğulları, dedikodu yapmaya başladılar. Çeşit çeşit iftirâda bulunup akla gelmeyecek, ağıza alınmayacak şeyler söylediler. Bu dedikodulara tahammül edemeyen hazret-i Meryem, Kudüs’ün 10 km kadar güneyindeki sâkin bir kasaba olan Beyt-i Lahm’e çekildi. Her şeyin Allahü teâlânın takdîri ve dilemesiyle olduğunu düşünerek, insanların kendi hakkındaki sözlerine sabretti. İsa aleyhisselamın doğumu yaklaştığı sırada, bulunduğu yerin bahçesinde yürürken kurumuş bir hurma ağacının altına geldi. Doğum sancıları şiddetlendiğinden bu ağaca yaslandı. Yaslandığı kuru hurma ağacı yeşillendi. Mevsim kış olduğu hâlde meyve verdi. Ayağının altında küçük bir su kanalı akmaya başladı. Bu hâl, hazret-i Meryem’i tesellî etti. Bu sırada hazret-i İsa dünyâya geldi. İsa aleyhisselam doğduğu zaman, doğudaki ve batıdaki bütün putlar yıkılıp, yere döküldü. Şeytanlar bu duruma şaştılar. Nihâyet büyükleri olan İblîs, onlara İsa aleyhisselamın dünyâya geldiğini haber verdi. O doğunca gökte büyük bir yıldız göründü. Hazret-i İsa’nın doğduğunu öğrenen İsrailoğulları, Beyt-i Lahm’e geldiler. Hazret-i Meryem’in kucağında yeni doğmuş çocuğu görünce; “Ey Meryem! Bu nedir? Gerçekten çok çirkin bir iş yapmış olarak geldin. Sen pek genç, fakat kocası olmayan bir kız olduğun hâlde bu çocuğu nereden aldın? Bu ne acayib ve ne şaşılacak bir hâldir?” dediler. Hazret-i Meryem, bütün söylenilenleri sabırla dinledi. Hiç cevap vermedi. Ancak; “İşin hakîkatini size o haber versin. Siz onunla konuşun. Ondan sorup anlayın!” mânâsına kundakta bulunan hazret-i İsa’yı işâret etti. Onlar, kundaktaki çocuğun konuşamayacağını söyleyince, kundakta bulunan hazret-i İsa elini kaldırarak cevap verdi ve dedi ki “Ey câhiller! Benim yüksek şânıma taarruz etmeyiniz ve annemi ayıplamayınız. Muhakkak ki ben, Allahü teâlânın kuluyum. O, bana kitap verip, beni peygamber kılacaktır. Her nerede olsam beni mübârek kıldı ve hayatta olduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti. Beni anneme hürmetkâr kıldı... Doğduğum günde, öleceğim günde ve diri olarak kabrimden kaldırılacağım günde selâm benim üzerimedir.” dedi. Hazret-i İsa’nın kundakta konuşmasına hayret eden İsrailoğulları, dillerini yutmuş gibi oldular. Hiçbir şey söyleyemediler. Buna rağmen dedi-kodu yapmaktan, çeşit çeşit iftirâlarda bulunmaktan da geri durmadılar. Roma imparatorunun Şam vâlisi, babasız doğduğu için ikisini öldürmek istedi. Annesi onu alarak Mısır’a götürdü. Hazret-i İsa on iki yaşına gelinceye kadar Mısır’da kaldılar. Sonra tekrar Kudüs’e gelerek Nâsıra şehrine yerleştiler. Otuz yaşına girince, Hak teâlâ tarafından peygamber olduğu bildirildi. Peygamberlik emri bildirilince, hemen tebliğe başladı. İnsanların Allahü teâlâya inanmalarını ve O’nun emirlerini yapıp yasaklarından sakınmalarını ve isyânda bulunmamalarını istedi. İsrailoğulları bu dâveti kabul etmediler. İsa aleyhisselam inanmayanlara mucizeler gösterdi. İsa aleyhisselam var gücüyle gayret göstermesine rağmen, pek az kişi inandı. İsrailoğulları ona îmân etmedikleri gibi, dâvetine karşı çıktılar ve günden güne hırçınlaştılar. İsa aleyhisselamın yumuşaklığını görerek inanmadılar. Hattâ daha da ileri giderek hazret-i İsa’yı öldürmeye teşebbüs ettiler. Bunun üzerine hazret-i İsa, kendisine îmân edenler arasından seçtiği havârî adı verilen on iki kişiden Allahü teâlâya îmân ve ibâdet edeceklerine ve kendisine yardımcı olacaklarına dâir söz aldı. Yahudilerden bir topluluk İsa aleyhisselam ve annesi hazret-i Meryem’e dil uzattılar. İsa aleyhisselam bunu duyunca, onlar hakkında bedduada bulundu. Allahü teâlâ bu duayı kabul edip, hazret-i İsa’ya ve annesine dil uzatanları maymun ve domuza çevirdi. Bu durumu gören Yahudiler, hâdiseyi aralarında görüştüler. Hepsi hazret-i İsa’yı öldürmek üzere anlaştılar. Hazret-i İsa’yı aramaya başladılar. Roma İmparatoru’nun Kudüs Vâlisi Jones Pilot’u kandırıp, İsa aleyhisselamın Roma İmparatorluğu aleyhinde bulunduğuna ve Filistin’de yeni bir hükûmet kurmaya çalıştığına inandırdılar. Hazret-i İsa, son defâ olarak Havârîleri ile bir gece gizlice sohbet etti ve onlara “Horoz ötmeden yâni sabah olmadan sizin biriniz beni inkâr edecek ve pek az paraya satacaktır.” dedi. Hakîkaten Yahûda isimli Havârî, sabah olmadan Yahudilerden bir miktar para alıp, hazret-i İsa’nın yerini haber verdi. İsa aleyhisselamı yakalamak için Yahudilerle berâber eve girince, Allahü teâlâ Yehûdâ’yı İsa aleyhisselama benzetti. Yahudiler de onu İsa aleyhisselam, diye yakaladılar ve haça çarmıha gerip asarak öldürdüler. Allahü teâlâ, İsa aleyhisselamı göğe kaldırdı. İsa aleyhisselam bu sırada otuz üç yaşındaydı. İsa aleyhisselam göğe çıkarıldıktan kırk sene sonra, Romalılar Kudüs’e hücum etti. Yahudilerin çoğunu öldürüp, bir kısmını esir ettiler. Şehri yağmaladılar. Kitaplarını yaktılar. İsa aleyhisselama yaptıklarının cezâsı olarak, hakîr ve zelîl oldular. Hristiyanlar, İsa aleyhisselamın haça gerilip orada öldüğüne, fakat sonra dirilip göğe çıktığına inanırlar. Müslümanlar ise, İsâ aleyhisselamın haça gerilmediğine doğrudan doğruya göğe kaldırıldığına inanırlar. Bu husus Kur’ân-ı kerîm’de Nisâ sûresi 158. âyetinde meâlen şöyle bildirildi “Onu asmadılar, onu öldürmediler. Bilakis Allahü teâlâ onu katına yükseltti...” Ayrıca hadîs-i şerîflerde buyruldu ki “İsa aleyhisselam ölmemiştir. O kıyâmetten önce size dönecektir.”, “Ben Meryem oğlu İsa’nın aleyhisselam dünyâ ve âhirette en yakınıyım.”, “Benimle İsa aleyhisselam arasında başka bir peygamber yoktur.” Allahü teâlâ, İsa aleyhisselamı da 33 yaşında İdris aleyhisselam gibi göğe kaldırdı. İnsanları üç sene dîne dâvet etti. Vasiyeti üzerine Havârîleri etrafa dağıldılar. İseviliği insanlara anlatmaya başladılar. Bu hak dînin yayılması 80 sene sürdü. Sonra Hristiyanlar sapıklığa düştüler. İncil’i değiştirdiler. Nasıl ki Yahudiler hazret-i Meryem ve hazret-i İsa’ya iftirâ ettilerse, Hristiyanlar da onun hakkında üç yanlış inanışa saplandılar. Bir kısmı, “Meryem oğlu İsa Allah’tır.” dedi. Bâzıları, “Allah’ın oğludur.” dedi. Bir başka grup da;”Baba, oğul ve rûhül-kudüs’ten biridir” dedi. İsa aleyhisselam hiç evlenmemiş. Dünyâya kıymet vermemiştir. Kıyâmete yakın Şam’da Ümeyye Câmiinin minâresine inecek, evlenecek, çocukları olacaktır. Hazret-i Mehdî ile buluşacak, 40 sene yaşayıp, Medîne’de vefat edip, Peygamberimizin kabrinin bulunduğu hücre-i saâdete defnedilecektir. İslâm dîninin hükümlerine tâbi olacak, ictihâd edecektir. Avrupa kitaplarında Eflâtun’un mîlattan 347 sene önce öldüğü yazılıdır. İsa aleyhisselam gizli dünyâya gelip, dünyâda az kalıp göğe çıkarıldığından ve kendisini ancak on iki havârî bilip, İseviler az ve asırlarca gizli yaşadıklarından mîlât, yâni noel gecesi doğru anlaşılmamıştır. Mîlâdın, birinci kânunun Aralık yirmi beşinde veya ikinci kânunun Ocak altıncı veya başka gün olduğu sanıldığı gibi, bugünkü mîlâdî senenin beş sene az olduğu çeşitli dillerdeki kitaplarda yazılıdır. O halde mîlâdî sene doğru ve kat’î olmayıp, günü de senesi de şüpheli ve yanlıştır. İmâm-ı Rabbânî’nin kuddise sirruh ve Burhan-ı Kâtı’nın bildirdiklerine göre, Yunan filozofu Eflatun Platon İsa aleyhisselam zamanında yaşamıştır. Buna göre mîlâdî takvim 300 seneden fazla olarak noksandır ve İsa aleyhisselam ile Muhammed aleyhisselam arasındaki zaman bin seneden az değildir. İsa aleyhisselam peygamberliği îcâbı mucizeler gösterdi. HZ. İSA VE MUCİZELER 1. Beşikteyken konuştu. 2. Ölüleri diriltirdi. Bilhassa dört ölüyü dirilttiği meşhurdur. Bunlar Sam bin Nûh, Şeddad bin Âd, Mâsân bin Mâlân ve Benî İsrail’den bir çocuktur. 3. Anadan doğma kör olanları sağlamlar gibi gördürür, bir cilt hastalığı olan baras illetini iyi ederdi. Eliyle hastaya dokunduğunda iyi olurdu. Eliyle mesh etmek sûretiyle hastaları tedâvi ettiği için kendisine İsa-i Mesih dendi. Mâide sûresi 110 4. Âl-i İmrân sûresi 49. âyetinde bildirildiği gibi kavminin yedikleri veya yemek üzere sakladıkları şeyleri haber verdi. 5. Mâide sûresi 110. âyetinde bildirildiği gibi çamurdan kuş yapıp üzerine üfleyince, Allahü teâlânın izniyle canlanıp kuş olurdu. 6. Mâide sûresi 114. âyetinde bildirildiği üzere Havârîler, içinde yiyecek bulunan bir sofranın indirilmesini teklif ettiler. Hazret-i İsa ellerini kaldırıp dua edince, ekmeği ve eti bulunan bir sofra indi. 7. İsa aleyhisselam uykudayken yanında her konuşulanı ve yapılanı bilirdi. 8. Ne zaman istese ellerini göğe kaldırıp dua edince o anda yemek ve meyveler önüne gelirdi. 9. İsa aleyhisselam Yahudilerden Benî İsrail uzak olduğu hâlde sözlerini ve gizli sırlarını bilirdi. İSA DİNİ; İSEVİLİK Musa aleyhisselamın dîni, İsa aleyhisselam zamânına kadar devâm etti. Fakat, İsa aleyhisselam gelince, bunun dîni olan İsevilik Musa aleyhisselamın dînini nesh etti, yâni Tevrat’ın hükmü kalmadı. Bundan sonra, Musa aleyhisselamın dînine uymak câiz olmayıp, tâ Muhammed aleyhisselamın dîni gelinceye kadar, İsa aleyhisselamın dînine uymak lâzım oldu. Fakat, İsrailoğullarının çoğu, İsa aleyhisselama îmân etmeyip, Tevrat’a uymak için inâd etti. İşte Yahudilik ile İsevilik böylece ayrıldı. Yahudilerin ileri gelenlerinden ve İsevilerin en büyük düşmanlarından olan Paul, İseviliği kabul ettiğini, İsa aleyhisselamın kendisini, Yahudi olmayan milletleri İsevilere dâvet için şâkirt talebe tâyin ettiği yalanını uydurdu. İsmini Pavlos Bolüs olarak değiştirdi. Çok iyi bir İsevi görünerek, İsa aleyhisselamın dînini bozdu. Tevhidi tek Allah inancını, teslise üç tanrı inancına= Baba-oğul-kutsal rûh; İseviliği Hristiyanlığa çevirdi. İncil’i değiştirdi. İsa, Allah’ın oğludur, dedi... Hz. İsa hikmetli sözleri; “Dünyâ sevgisi bütün kötülüklerin başıdır. Gözde bakışı, kalpte şehveti büyütür. İnsanı açgözlü doymaz eder. Yemin ederim ki, şehvet nefsin isteklerine uymak, sâhibine uzun süren sıkıntı bırakır. Dünyâdan geçmeye bakın. Tâmiri ile uğraşmayın.” “Dünyâyı isteyen deniz suyu içene benzer. Ne kadar içerse, harâreti o kadar artar ve nihâyet ölür.” “Günâhlarını hatırladığı zaman ağlayana, dilini koruyana ve başını sokacak kadar evi olana müjdeler olsun.” “Allah katında en sevgili şey, sâlih kalplerdir. Allahü teâlâ onların hürmetine dünyâyı yaşatır. Onlar bozulunca yeryüzünü harâb eder.” “Ağaçlar çoktur, ama hepsi meyve vermez. Meyveler çoktur ama, hepsi tatlı değildir. İlimler çoktur ama hepsi faydalı olmaz.” “Sağırı, dilsizi tedâvi ettim, ölüyü dirilttim. Fakat cehl-i mürekkebin câhilliği ilim ve olgunluk sanmak ilâcını bulamadım. Çünkü böyle kimse câhilliğini ilim ve kemâl sanmaktadır. Kur’ân-ı kerîm’in Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Mâide, Tevbe, Meryem, Mü’minûn, Zuhruf, Hadîd, Sâf sûrelerinde İsa aleyhisselamla ilgili haberler verilmiştir. Bu yazı, hz isa kimdir,isa aleyhisselam kimdir, hz isanın hayatı, hz isanın doğumu, hz meryem kimdir, hz isanın mucizeleri, isevilik, hıristiyanlık nedir, mesih kimdir, barnabas incili, incil, ile ilgilidir. Mü'min Suresi 29. ayeti ne anlatıyor? Mü'min Suresi 29. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Mü'min Suresi 29. Ayetinin Arapçasıيَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِر۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللّٰهِ اِنْ جَٓاءَنَاۜ قَالَ فِرْعَوْنُ مَٓا اُر۪يكُمْ اِلَّا مَٓا اَرٰى وَمَٓا اَهْد۪يكُمْ اِلَّا سَب۪يلَ الرَّشَادِ Mü'min Suresi 29. Ayetinin Meali Anlamı“Ey kavmim! Görünen o ki bugün ülkede hâkimiyet, iktidar ve üstünlük sizin elinizde! Fakat yarın Allah’ın azabı gelip tepemize çökerse, söyler misiniz hangi kuvvet bizi ondan kurtarabilir?” Buna karşılık Firavun “Ben size sadece kendimce doğru bulduğum görüşü bildiriyor ve size ancak tutulması gereken doğru yolu gösteriyorum” Suresi 29. Ayetinin TefsiriFiravun’un âilesinden olan bu mü’min adam, duygularının esiri olmadan tarafsız konuştuğu intibaını vermeğe ihtimam göstermekte ve tartışmada her iki tarafı da dengeli bir şekilde koruma siyaseti gütmektedir. Konuşmasından da anlaşılacağı üzere önce Hz. Mûsâ’nın yalancı olma ihtimalini dile getirmiş, sonra onun vadettiği her şey olmasa dahi, bir kısmının gelme ihtimalinin bile onları nasıl düşündürmesi gerektiğini anlatmak istemiştir. Diğer taraftan bu mü’min adamın, Hz. Mûsâ’yı öldürmeye karar vermiş bulunan Firavun ve kabinesine karşı gerçekten geniş çaplı bir eyleme giriştiği görülür. Bu tavır aynı zamanda hakiki mü’minin temkinli, mahir ve güçlü mantığının bir gereğidir. O, öncelikle, “Rabbim Allah” dediği için bir insanı öldürmenin korkunçluğunu ortaya koyarak söze başlar. Sonra bir adım daha ileri gidip, bu adamın elinde delillerin olduğunu ve Rabbinden mûcizeler getirdiğini bildirir. Bununla Hz. Mûsâ’nın gösterdiği asa ve yed-i beyza gibi mûcizelere işaret eder. Sonra kendini azgınlar safındaymış gibi göstererek “Eğer o bir yalancıysa, zâten yalanının cezasını kendisi çekecektir” Mü’min 40/28 sözüyle en kötü ihtimalde dahi onların ne yapmaları gerektiğini belirler. Bu durumda Hz. Mûsâ, yalancılığının neticesine katlanacak ve cezasını çekecektir. Dolayısıyla onu öldürmeye kalkışmalarını tutarlı gösterecek bir sebep yoktur. Diğer taraftan, Hz. Mûsâ’nın doğru söylemekte olduğu ihtimali de vardır. Bu ihtimale göre temkinli hareket edip, sonuçlarına maruz kalmamak için ihtiyatlı bulunmak faydalı olacaktır. Bu metot, tartışırken karşı tarafın delillerini çürütmede insafın son haddidir. Daha sonra o, “Çünkü Allah haddini aşan, kabiliyet ve imkânlarını boşa harcayan ve çok yalan söyleyen kimseleri doğru yola ulaştırmaz” Mü’min 40/28 sözüyle onları üstü kapalı bir şekilde tehdit ediyor. Eğer bu, Hz. Mûsâ ise Allah O’nu başarıya ulaştırmayacaktır. Onu bırakın, cezasını Allah versin. Eğer siz, Hz. Mûsâ ve Rabbine karşı yalan söyler ve aşırı giderseniz, o zaman cezaya çarptırılacak olan bizzat kendiniz olursunuz. Dolayısıyla onları Allah’ın azabı ile korkutuyor; servetlerinin ve iktidarlarının Allah’ın kendilerini ibret olacak şekilde cezalandırmasına engel olamayacağı uyarısında bulunuyor. Nankörlüğü değil şükretmeyi gerektiren onca nimetleri kendilerine hatırlatıyor. “Fakat yarın Allah’ın azabı gelip tepemize çökerse, söyler misiniz hangi kuvvet bizi ondan kurtarabilir?” Mü’min 40/28 sözüyle kavmini ilâhî cezadan sakındırırken kendisini de onların arasına katma nezaketini gösteriyor. Onlardan biri olduğuna göre, iyi veya kötü durumları kendisini yakından ilgilendirmektedir. Şefkat ve merhamet ızhar eden bu “biz dili” üslubu, konuşmacının samimiyetini ortaya koymakta ve onların bu uyarılara kulak vermelerini sağlamaya yardımcı olmaktadır. Aslında burada “mü’min adam” misali, Resûlullah öldürmeyi planlayan müşriklerin durumlarını ve bu gibi haller karşısında gerçek mü’minlerin takınması gereken tavrı belirlemek üzere anlatılır. Nitekim Ukbe b. Ebû Mutî’ isimli müşrik, Kâbe’de bulunan Nebiyy-i Ekrem saldırarak boğazına sarılmıştı. Bunu gören Hz. Ebubekir, saldırganı ellerinden yakalayarak Rasûllah kurtardı. Daha sonra burada kendisinden bahsedilen mümin kişinin sözlerini nakleden âyetin, “Ne o! Yoksa siz bir insanı Rabbim Allah’tır» dediği için öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden apaçık mûcizeler, deliller getirmiştir” Mü’min 40/28 meâlindeki bölümünü aynen tekrarladı. Buhârî, Tefsir 40/1; Menâkıbü’l-ensâr 29 Daha sonra Hz. Ali “Allah’a yemin ederim ki Ebubekir’in davranışı Firavun ailesinden olan mümin kişinin davranışından daha üstündür. Çünkü o kişi imanını saklamıştı, halbuki Ebubekir inandığını açıkça ifade etmiş, malını ve canını bu yola adamıştır” değerlendirmesinde bulunmuştur. Bezzâr, Müsned, III, 15 Bu mü’min adam bir taraftan en mantıklı ve en nezaketli sözlerle muhataplarını yanlışlardan sakındırırken, diğer taraftan bu sözleri gururuna yediremeyen Firavun’da kibir duyguları kabarır. Haksız olduğu halde üstünlük havasına kapılır. Yapılan samimi nasihatleri iktidarına karşı bir tehlike ve nüfuzuna gölge düşürücü bir müdahale olarak değerlendirir. Kendi söylediklerinin tartışmasız doğrular olduğunu savunur. Bütün bunlara rağmen mü’min adam, onları sakındırmayı, onlara öğüt vermeyi ve görüşünü açıkça ortaya koymayı bir vazife bilmektedir. Firavun gibi azgın iktidar sahiplerinin görüşleri ne olursa olsun korkmadan inandığı gerçeklerin peşinden yürür. Sonra belki duygulanır, ürperir, uyanır ve yumuşarlar diye onların kalpleriyle başka bir dokunuşla temas kurmaya çalışarak nasihatine şöyle devam ederMü'min Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriMü'min Suresi 29. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan Asalar fantastik edebiyatın ve sihir dolu filmlerin vazgeçilmez sektörünün esin kaynağı olduğu çok eski betimlemelerde, mistikkişiliklerin çoğunda bir asa vardır. Asasıyla denizleri ikiye ayıran Hz. Musa,Elinde asasıyla beyazlar içinde insanlara yardım eden Hızır, ilginç asalarıylabüyücüler, kurukafalarla bezenmiş asalarıyla voodoo rahipleri, tüylerle doluasalarıyla Kızılderili şamanlar, ormanın derinliklerinde asasıyla gezen yaşlıbilge Merlin, Antik Mısır’ın firavunları ve tanrı-tanrıçaları… Hepsinde bir asavardır ve bellidir ki bu asalar bir sır barındırır. Eski geleneklerin temel inançlarında doğa ve evren dört elementinkombinasyonları ile oluştuğu bilgisini görürüz. Ateş, hava, su ve toprak. İştebu dört element doğanın özünü oluşturur ve doğanın unsurlarına ötesinde ayrıca bu dört element nesnelerle ve insanlarla temsil bir elementin bir yönü ve temsil edildiği bir araç vardır. Kısacası bu dörtelementin tesirlerini eski geleneklere göre her yerde görebilirsiniz. O yüzdendolayıdır ki eskiler bu dört elementin “bilinçlerine” saygı duyarlar ve onlarıyardım için çağırırlardı. Bu çağırımlar daha çok kozmik sınırları çizmekiçindir. Element invokasyonu element çağırımı alemleri ayırmada, kişiyikorumada ve kutsamada kullanılırdı. Elementler çağırılarak kişi kendini maddi dünyadanayırır, dört yönün güçlerini çağırır Her element bir yöne tekabül eder, buelementlerin oluşturduğu çemberle korunur, element enerjilerini nesnelereyükleyip, elementlerin o nesneleri kutsaması istenirdi. Kısacası yaratımın veritüelistik çalışmaların temelini oluştururdu. Hiçbir ritüel elementlere saygıve onların çağırımı olmaksızın başlamazdı. Keltlerde ise her bir element ayrı bir diyar olarak benimsenirdi. Rüzgarkrallığı, Alev krallığı, Deniz krallığı ve taş krallığı. Her birini yöneten birtanrısal varlık olduğu ve her birinin manevi alemlere açılan kapılarolduklarına inanılırdı. Haliyle her bir krallıkta yaşayan varlıklardabulunurdu. Gnomlar denizkızları, semenderler, ejderhalar, ateş ördekler,elfler, periler vb. Bu ara varlıklara da genellikle elemental doğa ruhlarıdevalar denmektedir. Elementler ve Temsil Ettikleri Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, her elementin doğanın düzeninde vekişiliğimizde temsil ettiği özellikler vardır. Hepsi bir yöne, bir rengetekabül eder ve hepsinin negatif ile pozitif unsurları vardır. [b]Toprak[/b] Toprak elementinin yönü kuzeydir. Rengi koyu yeşildir. Bazı geleneklerdekahverengidir Tabiatı soğuk ve kurudur. Pozitif unsurları ve sembolleri gece yarısı, kış, şarap kadehi, davul,törensel tuz, kristaller, mağaralar, dağlar, saygı duyma, dayanıklılık,sahiplenme, bereket, verim, sabitlik, sorumluluk, kararlılık, başarı ve yaşamdakararlı niyetlerdir. Negatif unsuru ve sembolleri problemin çözümünde katı görüşler,isteksizlik, inatçılık, vicdan eksikliği, tereddüt, depremler, toprakkaymaları, yıkıcılık, yaşlılık, gazap, yok etme. [b]Ateş[/b] Ateş elementinin yönü güneydir. Ateş elementinin rengi saf kırmızıdır vetabiatı ılık ve kuru olarak düşünülür. pozitif unsur ve sembolleri öğlen, yaz, hançer kılıç arındırma, güneş,kan, şevk, değiştirici, tutku, cesaret, güç, liderlik, aydınlanma, kundaliniateş. Negatif unsurları ve sembolleri; nefret, kıskançlık, korku, öfke, ego,çatışma, şehvet yanardağ, yakıcı ateş. [b]Su[/b] Su elementinin yönü batıdır. Su elementinin rengi saf mavidir ve tabiatısoğuk ve nemlidir. pozitif unsur ve sembolleri günbatımı, sonbahar, su kadehi, kase, merhamet,arp, huzurluluk, bağışlama, sevgi, sezgi, durgunluk, berraklık, aklın barışı,akışa uyma, sanat. Negatif unsurları ve sembolleri seller, sağanaklar, girdaplar, tembellik,ilgisizlik, kararsızlık, duygusal kontrol eksikliği, emniyetsizlik, aniçıkışlar [b]Hava[/b] Hava elementinin yönü doğudur. Hava elementinin rengi saf açık ılık ve nemlidir. pozitif unsurları ve sembolleri gündoğumu, bahar, tütsü, kuş tüyü, değnek,gong veya zil, bulutlar, esintiler, nefes, iyimserlik, sevinç, zeka, zihinselçabukluk, yenileme, değişime açıklık. Negatif unsurları ve sembolleri hafif davranışlar, dedikodu, değişkenlik,dikkatsizlik, böbürlenme, unutkanlık, fırtınalar, kasırgalar, yok edicilik,yıkıcılık, maymun iştahlılık. Bu dört evrensel gücü çağırmak için öncelikle elementlerin iyi özümsenmesişarttı. Her bir element üzerine günlerce meditasyon yapılıp onların doğalarıkeşfedilirdi. Nerede yansımaları olduğu en önemlisi içimizdeki hangi duygularlabütünleştikleri tespit edilirdi. Bu özümsemeden sonra çağırım için herelementin yönüne dönmek şarttı. Toprağı çağırmak için kuzeye, suyu çağırmakiçin batıya, havayı çağırmak için doğuya ve ateşi çağırmak için güneye dönülür,her birinin kutsal sembolü çizilir ve ritüelistik araç vasıtasıyla çağırımyapılırdı. Ateş için bıçak, hançer, orak, athame veya kılıç kullanılırdı. Çünkü bunlarateşte dövülmüş nesnelerdir ve ateşin enerjisiyle yaratıldıkları için oenerjiyi barındırırlar. Su için metal bir kadeh veya deniz kadehi denen biraraç kullanılırdı. Kadeh, dişiliğin, akışkanlığa biçim vermenin aynı zamanda suyunda temel sembolüdür. Kadehi deniz kabuklarındanyapmak suretiyle deniz kadehi elde edilir. Toprak için tuz veya taşlarkullanılırdı. Havanın ise en temel sembolü asalar idi. Ve çağırımda asalar önemli birnoktayı temsil ederdi. İşte bu noktada asa, eskilerin en önemli ritüelistikaraçlarından biridir. Havanın unsurlarını yani; nefes, tesir, değiştirme,dönüştürme, çabukluk unsurlarını taşır. Bu yüzdendir ki asalar bir şeylerindönüştürmenin sihrin sembolüydüler. Bu yüzden hemen hemen her gelenekte yeralmaktadır. Eski doğa tabanlı geleneklerde havayla betimlenen ve dönüşümünaracı olan asanın bir diğer önemli sembolü; ağaçtır. Asanın Ezoterik Anlamı Asalar, bahsettiğimiz gibi dönüşümün en önemli aracı olmuşlardır. Bazı özelasalar dışında birçoğu ağaçlardan yapılır. Ağaçlar, gökyüzü ile yeryüzünübirleştirmektedirler. Dallarıyla gökyüzüne doğru uzanırken, kökleriyle yerinaltına büyüyerek iki dünyayı, iki alemi, iki evreni kısacası yukarıyı veaşağıyı birleştirmektedir. Bu yüzden; Yukarıdakini aşağıya, aşağıdakiniyukarıya taşımakla görevli olan aracı insanların temel sembolü ağaçlar veağaçlardan elde edilen asalardır. Eski şamanlar, yukarıdan aldıkları enerjileri halka dağıtmakla ilahi alemle bu alem arasında aracı konumundaydılar. İşte bu yüzdenasalar kullanmakta ve bu sembolizmayı yaşamaktadırlar. Aynı şekilde Hızır’daasa taşımakta ve ilahi olandan gelip, maddi alemlere yardım etmektedir. Buyüzden dolayı asa taşıyan insanlar her daim manevi dünyalarla bağı olan “aracı”konumundaki insanlar olarak resmedilmişlerdir. Eski resimlere bakıldığında münzevilerher daim bu aracı olmanın tasviri olan asayla betimlenmişlerdir. Yaşlılık,bilgelik ve asa üçlemesi parçalanmaz bir bütünlük içermektedir. Haliyle asa,ağaç sembolünden de yola çıktığımız gibi, bilgeliğe arayışta destek alınan bir“güçtür”. Üst alemleri ve alt alemleri birleştiren ağacın parçası olan asa, buikisi arasında yol göstericidir ve bu yüzden ermiş figürüyle birleşmiştir. Bu ezoterik bütünleşmenin en önemli temsili tarot kartlarındaki hermitkartıdır. Hermit, pelerinli yaşlı bir adamdır. Bir tepenin üzerinde durmuş sağelinde bir fener, sol elinde ise bir asa taşımaktadır. Fener, bilgeliğin yolunugöstermek anlamına gelir ve hermit kartı bilgeliği arayış, münzevilik anlamınagelmektedir. Meditatif konumları, orucu, kendini ilahi olana adamayı ve buadanmışlık içerisinde evrenin gizli kanunlarının keşfini anlatır. Bunun dışındatarot kartında bulunan asalar kartı ise girişkenliği, ilerlemeyi, ustalaşmayıve sezgisel olarak herhangi bir yöne yönlendirilebilen güçlü enerjileri, iradegücünü anlatır. Hermit kartını incelediğimizde ise pelerin kendini adamışlığıve içsel olarak kapanmışlığı, Hermit’in gözlerinin yere bakması mütevaziolmayı, nefsin terbiyesini, bilgeliğin sessizliğini, sol elinde tuttuğu asa,ilahi olanı keşfetmeyi, enerjileri yönlendirebilecek irade güce sahip olmanın,ustalaşmanın, olgunlaşmanın ve bütünleşmenin, fener ise bu elde edilenbilgelikle yolların aydınlatılmasının sembolüdür. Öyleyse ruhsal tekamülünsembol olan Hermit resminde bulunan asa, ruhsal yükselişin en önemlikademelerinden birine işaret etmektedir. Musa’nın Asası ve Mısır’ın Kutsal Asaları Asaların, ağaçların sembolü olduğu ve bilgelikte dönüştürücü, değiştirici veiradenin gücüyle yaratımın maji sembolü olduğundan bahsettik. Peki, asalarsadece ezoterik semboller midir yoksa fantastik edebiyatın vazgeçilmez öğesiolmanın dışında ruhsal bir anlam taşır mı? Bu noktada Hz. Musa’nın asasıyla Mısır uygarlığa bize çok büyük bir gücü işaretetmektedir. Kuran’da Hz. Musa ve asasına karşı ilginç göndermeler mevcuttur. Yine Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı o zaman biz ona”Asanı taşavur” demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı böylece herkes içeceği yeribilmişti. Allah’ın verdiği rızıktan yiyin için ve yeryüzünde bozgunculukfesad yaparak karışıklık çıkarmayın Bakara 2/60. “Asanla taşa vur” diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böyleceher bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu A’raf 7/160. Bu iki ayette de görüldüğü gibi Hz. Musa’ya gelen emirle asasını taşavurması istenmektedir. Aslında burada akla gelen soru emredilen şeyin “asanınkullanılması” olup olmadığıdır. Bu iki ayette de asaya vurgu yapılması, asadakiözel bir güce işaret etmektedir. Pek tabi ki su Allah’ın izni ve isteğiyleortaya çıkmaktadır lakin buna vesilen olan şey acaba majik güçleri olan bir asamıdır? Zira Mısır kültünde her firavunun ve tanrı-tanrıçanın asası olduğubilinmektedir. Hz. Musa ise Mısır bilgeliğine inisiye olmuş bir asa, basit bir asanın ötesinde kozmik bir güce sahip olabilir. Bunuyine şu ayetten yola çıkarak daha rahat anlayabiliriz “Sağ elindeki nedir ey Musa?” Dedi ki “O benim asamdır; ona dayanmaktaonunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim onda benim için dahabaşka yararlarda var.” Dedi ki “Onu at ey Musa.” Böylece onu attı; bir de negörsün o hemen hızla koşan kocaman bir yılan oluvermiş. Dedi ki Onu al vekorkma biz onu ilk durumuna çevireceğiz. Elini koltuğuna sok bir hastalıkolmadan başka bir mucize ayet olarak bembeyaz bir durumda çıksın. Öyle kisana büyük mucizelerimizden birini göstermiş olalım. Taha 20/17-23 Bu ayette asa ile ilgili Hz. Musa, ona dayandığını destek aldığını veağaçlardan yapraklar düşürdüğünü söylemektedir. Buradaki dayanma kısmı, kozmikolarak enerjisel destek olabileceği gibi insani bir işlevde olabilir. İkianlamında aklımıza gelme sebebi Kuran’daki her ayetin içerisinde sırlarbarındırmasıdır ve ayetin ilerleyen kısmında “onda benim için başka yaralardavar.” Denmesidir. Burada gizli bir işlevden bahsedildiği aşikardır. Kaldı kiayetin ilerisinde, bir mucize gerçekleşmektedir. Ayrıca Hz. Musa’nın deniziikiye ayırmak için yine asasını yere vurması da asaya yapılan bir vurguyuiçerir Firavun ve adamları gün doğarken İsrailoğlullarının peşine düştüler. Nihayetiki taraf birbirinin görüş alanına girdiklerinde Musa’nın kavmi, “İşte şimdiyakalandık” dediler. Musa; “Hayır, korkmayın, Rabbim benimle beraberdir ve banamutlaka bir kurtuluş yolu gösterecektir.” Dedi. Bu sırada biz Musa’ya “Asanıdenize vur” diye vahyettik. Vurur vurmaz deniz ikiye yarıldı, her iki yanısanki büyük bir dağ gibiydi. Şuara suresi 26/60-63 Dikkatinizi çekmek istediğim nokta; tekrardan asasını vurması kendiliğinden ikiye yarılmıyor, birden su fışkırmıyor. İlahi boyutlardanizin geliyor ve Hz. Musa asayı yere vurduğu anda muhteşem enerjisel değişimleroluyor; sular çıkıyor, deniz ikiye yarılıyor. Bu noktada asanın yere vurulmasısanki enerjiyi salma veya yönlendirme anlamını taşımaktadır. Çünkü bazı majikalçalışmalarda kapıları açmak veya kapamak için veya enerjiyi o noktaya odaklamakiçin asanın sertçe yere vurulması gerekmektedir. Bu eski çalışmalar ve buayetlerin ışığının paralel olması asanın ruhsal etkisinin olabileceği anlamınıtaşımaktadır. Bu noktada ilgi çekici bir diğer kısım ise, bunu sadece yapması değil, rahiplerinde yapabilmesi. Rahiplerde asalarını yılanaçevirebildiklerine göre, asaların bu noktada kritik bir işlevi olduğunudüşünebiliriz. Ama Hz. Musa ilahi destek aldığı ve enerjisel olarak rahiplerdençok daha güçlü olduğu için, Musa’nın asası rahiplerinkini yemektedir. Asalar Hz. Musa’da da gördüğümüz gibi Mısır’da da çok önemli bir her firavunun kendine has bir asası olması ve bütün Mısır tanrı vetanrıçalarının asalarla gösterilmesi asalara verilen değeri araştırmacıları firavunların ellerinde ki asaların bereketin ve yetkininsembolü olduğunu düşünmektedir. Pek tabi ki bu doğru olabilir ama asalar yapısıitibariyle farklıdır. Bu konuda bazı araştırmacılar daha ilginç teorilerüretmektedir. Olağanüstü Enerjiler’in yazarı Serge K. King kitabında Mısır’daki asalarlailgili şu ilginç tespiti yapıyor Kralların, kraliçelerin, prenslerin ve idarecilerin temsili heykellerindeellerinde tuttukları görülen on, on iki cm uzunluğunda merak uyandırıcıçubuklar vardır. İdareciler genellikle yalnızca bir çubuk tutarken diğerlerihemen hemen her seferinde her elde bir tane olmak üzere iki çubuk tutar biçimdetasvir edilmişlerdir. Egyptologların elinde bunların ne olduğuna dair hiçbiripucu bulunmamaktadır. Çubuklar iktidar sembolü olamayacak kadar küçüktür,çünkü birkaç metre uzaklıktan bile zor fark edilmektedir ve işaretlemeler,boyut ve şekilleri kraliyet mühürlerine uygun değildir. Olası bir açıklama içinbir kere daha ezoterik geleneğe geri dönebiliriz. Yıllar içerisinde çeşitlimedyomların aldığı bilgilerde çubukların amacının, bedenin enerji alanınınkuvvetini bu enerjinin iradi olarak psişik ve fiziksel hedeflereyönlendirilebileceği bir noktaya kadar artırmak olduğu belirtilmiştir. İddiayagöre küçük çubuklar aralarında bir akım oluşturmak amacıyla farklı materyallerdenüretilmişti. Kombinasyonlardan birinin karbon ve manyetik demir, bir diğerininise bakır veya bronz ve kalay olduğu anlatılıyordu. Bazılarının ise tüpşeklinde düzenlendiği bildiriliyordu. *** Şimdi, Mısır yontu ve resimlerinin belli bir görevi olması gerekenesrarengiz çubuklar tutan kişileri sergilediğini biliyoruz. Psişik kaynaklarmateryalleri ve amaçlarını tanımlamaktadır ve bu materyaller elde tutulduğuzaman objektif bir etkinin meydana geldiği de bulgulanmıştır. Bu gerçeklerMısırlıların bizim bilmediğimiz bir enerji formunu kullandıklarını kanıtlamaz,ancak bunlar dikkate alınmaya değecek ipuçlarıdır. Ancak çubukların bedenin enerji alanının gücünü arttırıcı bir etkileriolduğunu kabul edersek, bu çubuklar eğer kayaları havaya kaldırmak içindekullanıldıysa nasıl olup da böyle bir güce dönüştürülmüştür? Elimizde yanıtolabilecek türden bir “salon eğlencesi” vardır. Eğer bir kişi yere uzanırsa vealtı kişide onun çevresine dizilip parmak uçlarıyla onu havaya kaldırmayaçalışırlarsa, bunu başarmak oldukça zordur. Fakat eğer bu altı kişi sık vederin bir nefes alarak buna bir süre devam ederlerse, yerdeki kişiyi çok dahabüyük bir kolaylıkla kaldırabileceklerdir. Bizim teorimiz, sık nefes sayesindebu altı kişinin sistemlerinde ekstra vril aldıkları ve onu parmaklarınıniçinden çıkan konsantre bir ışınla harcadıklarıdır. Vrilin kuvvetlerindenbirsinin levitasyon olduğu söylendiğine göre, derin nefesten sonra yerdekikişinin yükseltilmesinin kolaylaşması böyle açıklanabilir. Eğer Mısırlılarçubuk veya tüpler aracılığıyla yeterli çoklukta vril yüklemesiyapabilmekteydilerse, bunu bir başka çubuk veya tüp içinde bir ışın şeklindedeşarj edebiliyor ve böylece bir kayayı yerinden kaldırabiliyor ki şarj bitene kadar. Bu bir rahibin veya görevli kişinin kayanın yenidenkaldırılabilmesini temin edecek yeni bir yükleme gerçekleştirene kadar birertelemeye yol açıyor olmalıydı. Ve kaya bu şekilde inşaat yöresine doğruhoplatılıyordu. Fakat tabii bu yalnızca bir teoridir. Birçok Mısır resminde resimdeki kişilerin tuttukları görülen, egyptologlarınaçıklamakta zorluk çektikleri gizemli değnekler vardır. Değneğin belirsizce birhayvan başına benzeyen tuhaf bir başı, düz bir gövdesi ve bir at nalı gibi ikiuca ayrılan bir alt kısmı vardır. Kahire’de bir muhafazanın içinde gördüğüm birörnek tahtadan yapılmıştı ve alt kısmı gümüş yapraklarla kaplanmıştı. Gümüşünelektriği geçiren en iyi doğal iletken ve tahtanın en iyi doğal yalıtkanlardanbiri olması, bir rastlantıda olabilir veya olmayabilir. Bu kombinasyon pekalaelektrik enerjisini veya belki de vrili depolamak için tasarlanmış bir alet,bir kapasitör yerine geçebilir.” Serge K. King’in bahsettiği teori doğru olabilir. Asalar belki de taşlarıuçurmak için kullanılan ve evrensel enerjiyi bünyesinde saklayıp yansıtabilenözel teknololojik aletler olabilir. Veya belki tamamen majikal yöntemlerleçalışıyor da olabilirler. Albert Einstein’ın “Bizim bilemediğimiz bazı sırları eskilerinsahip olduklarını kabul etmek zorundayız. 600 tonluk bazı taş blıkların üstyüzeylerinin dışa doğru kubbeleşmiş olması olması dikkat çekiyor. Bu ancakmuazzam bir çekim veya emme kuvveti ile meydana çıkabilecek bir fenomendir.”Sözü de Mısır’da kullanılan asalarla ilgili teoriyi doğrular niteliktedir. [b]Ruhsal Olarak Asa[/b] Aslında bu ezoterik yansımaların ve muhteşem levitatif çalışmalar dışında,asalar aktif olarak kullanılan bir ritüel aracıdır. Yani teorik anlamlarındışında, bu anlamları gerçekleştirecek pratik bir araçtır. Her kültürdekiasanın yapılışı ve kullanışı farklıdır ve biraz sırlıdır. Yukarıda Mısırasalarından ve Hz. Musa’nın asasından bahsettik. Bu asalar belli ki farklıteknolojileri veya çok daha derin sırları içermektedir. Kimisine göre bu Mısırasaları Atlantis’ten gelen teknolojik araçlardır ve artık yoklardır. Ama benburada bu bahsettiğimiz biraz daha sıra dışı teoriler dışında, eskigeleneklerde bahsedilen sihirli asalar ve bu asaların ruhsal olarakkullanışlarından-yapılışlarından bahsedeceğim. Burada taşları uçurmak,denizleri ikiye ayırmak gibi fiziksel etkilerden çok “ruhsal değişimleri” amaçedinen asalardan bahsediyoruz. Asaların ruhsal olarak kullanımı, var olan ruhsal enerjiyi iletmek veyaevrensel enerjiyi çekmek paratoner gibi şeklindedir. Bu iki yönlü kullanımdada kişinin çok profesyonel ve enerjisel olarak kendini geliştirmesi spritüel enerjilerin ve kimya-fizik yasalarından bildiğimiz üzere ağaçmaddesi, metalik maddelere göre enerjiyi aktarmakta daha zayıftır. Bu yüzdeninisiyatik gelenekte kılıçla çalışmalara başlayan çırak, ustalaştığında asayageçmektedir. Haliyle asa, bu noktada çok daha etkili ama enerjiselyönlendirmeler için çok daha zordur. Tabi ki bir o kadarda asanın yapımaşamaları çok önemlidir. Asaların yapımında ise öncelikle kişinin bir ağaç seçmesi çok geleneklerde kişi orman içerisine girerek içsel olarak kendine yakınhissettiği bir ağaçtan asa yaparken, kelt geleneğinde doğum tarihlerine görebelirlenmiş ağaç seçimleri mevcuttur. Genel olarak meşe, söğüt, fındık ağacı,mürver ağacı, akasya, dişbudak ve yabani erik ağacı kullanılabilir. Ağacınseçiminden sonra işlenip asa haline getirilmesinde kişi tamamen kendi emeğinikullanmalıdır. Gerekli oymaları yaptıktan sonra, tüm diğer ek dalların uçkısımlarının enerjinin gidişatını bozmaması için temizlenmesi önemlidir. Buağaç seçimleri ve işlemeler sırasında dualar önemlidir. Mesela Havass çalışmalarında asa yapımı ve okumalar şöyledir; Sülalenineskilerinden diktiği bir incir veyahut nar ağacı, birkaç gece önceden ayetelkürsi ve Fatiha okunmuş su ile sulanır. Ardından hayırlı bir vakitte namazsonrası Besmele çekilerek dualar eşliğinde dal kesilir. Fatiha, ayetel kürsi veçeşitli kurandan sureler eşliğinde kesme ve yontma işlemleri yapılır. Ardındangönülden “Süleyman Davut Musa ve Talut’a nasip ettiğinkudreti banada ihsan et ey Cebbar olan Allah’ım!” denir ve dalın bir yüzünebakara suresinin 249. Ayeti, diğer yüzüne Fatiha suresi yazılır. Artık bu dal cinlerikovmaktan, şifa vermeye, define bulmaktan nice ilginç işlere yarayacağınainanılır. Ardından asalara kültüre bağlı olarak bazı majikal tılsımlar ve sembollerçizilir. Bunların çizimi her kültüre göre değişir. Yukarıdaki örnekte Kuran’danayetlerin yazıldığından bahsetmiştik. Diğer kültürlerde bu semboller veçizimler ile dualar değişmektedir. Bundan sonra ise asaya kişinin kendiisteğine göre tılsımlı şeyler asılır. Bazı eski şamanik öğretilerde hayvanparçaları, kuş tüyleri, giysi parçaları gibi şeylerdir. Vodoo rahipleri isekurukafalar, kan, hayvan parçaları gibi şeyler koymaktadırlar. Bunun dışındadoğal taşlar, çeşitli bitkiler kullanılabilmektedir. Hayvan parçaları kullanılmasının sebebi hayvanların ruhlarından yardımalmaktır. Böylelikle hayvanları kontrol edilebileceğine inanılır ve rehberhayvan ruhlarının eşlik edeceği düşünülür. Uçlarına kristal veya çevresinemetal parçalar konması enerjiyi odaklamak içindir. Eğer daha çok şifaçalışmalarında kullanılacaksa asa, asma sapı veya söğüt ağacından yapılıp yılanşekli yapılır. Tüy konulacaksa, yerleştirilecek tüylerin hangi hayvandanalındığı önemlidir. Her bir kuşun tüyü farklı anlam taşınır. Bunlar dışında birdiğer en çok kullanılan nesne ise boynuzlardır. Şamanik ve ruhsal olarak birsonraki aşama ise enerjinin yüklenmesi aşamasıdır. Bu noktada kişi, asayı alıp tüm enerjisini asaya yönlendirerek dualar asa ile bir olduğunu ve asaya dönüştüğünü imajine eder. Ardındanirade gücünü ve ruhsal enerjisini asaya aktarır ki, asa, iradesiyleistediklerini yerine getirebilsin. Bu enerjinin yüklenmesi aşamasıtekrarlanmalıdır. Ne kadar sık tekrarlanırsa asayla bütünleşme o kadar fazlagerçekleşir. Bu noktada eski öğretilere baktığımızda yüklemede yapılandeğişiklerin işlevini değiştirdiği gözlemlenir. Mesela kimisi şifa vermek içinkullanılırken kimisi hayvanlara yönelik kimisi ise daha geneldir. Haliyleenerjinin odaklanma kısmı bu noktada önem arz etmektedir. Çalışmalar ileöncelikle ruhsal tesirler en sonunda ise fiziksel tesirler yapılabileceğisöylenmektedir. Ardından yüklemeler dışında kutsamalar yapılır. Bu kutsamalar genellikleelementler veya yapan şamanın ata ruhları veya tanrıları ile tanrıçalarındanistenmektedir. Yukarıdaki havass örneğinde ise kutsama aşaması dua içermektedir. Tarih sürecinde farklı asa kullanımları gelmiştir. Batı ruhsal ekollerindeezoterik sembollerle süslü asalar varken, Haiti voodoosunda tüylerle kaplıenerjiyi aktarmaya yarayan asalar vardır ve cadılık uygulamaları ile eskipaganlarda daha düz ve sade asalar göze çarpar. Daha sonra hazırlanan bu asalarruhsal çalışmalarda enerjileri yönlendirmek veya değiştirmek, inisiyatiktörenlerde kutsamak veya element krallıklarını açmakta kullanılır. [b]Asadan Bastona[/b] Gerek ruhsal araçlar olarak gerekse ezoterik semboller olarak asalarhayatımızın her daim içinde var olmuştur. Hangi birimiz küçükken yaptığı birasayla hayaller dünyasında kaybolmamıştır? Veya birçoğumuz orman gezilerindeyerde bulduğumuz asaların eşliğinde gezimizi tamamlamışızdır. Yaşlılığımızınvazgeçilmez baston figürü dahi belki de asalardan alınan desteğin veolgunlaşmanın bir sembolü olabilir. Geçmişe baktığımızda ise her kültürünkendisine has asa sembolizması ve asa geleneği olduğunu görürüz. Hal böyleolunca, asalar, her ne kadar Hollywood filmlerinin ve fantastik edebiyatıniçinde önemli bir yer edinmişse de, gerçek hayatta hepimizin bilinçaltındaönemli bir sembol olmuştur. Ben Düşüncelerimin Efendisiyim... Allah’ım Allah severim billâh Ma’budum Allah aşk meydanında **** belinde kemer, Hû deyip döner Aşk meydanında. Allah’ım Allah severim billâh Ma’budum Allah aşk meydanında **** Hz. Bekir dilinde zikir, Hu deyip döner Aşk meydanında. Allah’ım Allah severim billâh Ma’budum Allah aşk meydanında **** dilinde Kur’an Hu deyip döner Aşk meydanında. Allah’ım Allah severim billâh Ma’budum Allah aşk meydanında **** şüphesiz veli, Hu deyip döner Aşk meydanında. Allah’ım Allah severim billâh Ma’budum Allah aşk meydanında **** Hz. Musa elinde asa Hu deyip döner Aşk meydanında Allah’ım Allah severim billâh Ma’budum Allah aşk meydanında Hasan Dursun Sitemizde sanatçıya ait toplam 20 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın. Aşk Meydanında Ahmed im Ahmed Ceddin Muhammed bulurlar Rahmet efendim Aşk meydanında Hazreti Bekir dilinde zikir daima şukur efendım Aşk meydanında Hazretı Ömer belinde kemer Hu deyup döner efendim Aşk meydanında Hazreti Osman Camiil Kuran okunur heran efendim Aşk meydanında Hazreti Ali Şuphesiz veli Allahın arslan efendim cenk 1 meydaninda or 2 aşk meydaninda Hazreti Musa elinde asa gidiyor Tur'a efendim Aşk meydanında The Hall of Love O Ahmad, my Ahmad; my ancestor Muhammad, They all find mercy [and blessings] in the hall of love The Noble Abu Bakr, Allah’s name on his tongue Ever giving thanks to Him in the hall of love The Noble Omar, the belt [of justice] around his waist, Whirling with the name of “Hu” in the hall of love The Noble Uthman, the Unifier of the Qur’ān It is recited all the time in the hall of love The Noble Ali, doubtless, he is a Wali The lion of Allah in the hall of struggle / in the hall of love

hz musa elinde asa ilahisi sözleri